Gazeteci kızım Özlem Şeyma Yılmaz ile birlikte uydu üzerinde yayın yapan, ulusla tv TEMPO TV’de hazırlayıp, sunduğumuz GAZETECİLERLE GÜNDEM’in adlı pragmamızın son konukları ‘Bize Azeri’ değil, ‘Azerbaycanlı deyin’ diyen iki güzel Azerbaycanlı kadın idi.
Biriyle arkadaşlıktan öte dostluğa varan ilişkimizin verdiği rahatlıkla diğer konuğumuz yani ekranlara ilk kez çıkmanın panik ve telaşı ile renk kattığı iki saatlik canlı yanın esnasında konu nerden geldiyse gelip, vize ve oturma konusuna takıldı.
Ve kardeş dedikleri ülkenin kendilerine kardeşin ülkesi olan Türkiye’de vize sorunu dolaysıyla çok kısa zaman kalmak zorunda kaldıklarını ve kardaş Türkiye’de iş kurmaya gelmişken, kıza sürede dolan günler ve vize sorunu nedeniyle Azerbaycan’a geri dönüp, aylarca beklemek zorunda kaldıkları için mağdur olduklarını ve iki kardaşın, kardaşlık hukukunu da önlerine alıp, bir an önce bu durumu düzeltmeleri gerektiğine dikkat çekiyordular.
Evet, ‘Kardeş’ değil ‘Kardaş’ dediğimiz ülke için doğu kapısını kapalı tutup, Ermenileri boğduğumuzu zannedip, başta Kars olmak üzere sınır bekçileri olan Kuzey Doğu Anadolu bölgesindeki illerin yoksullaşıp, batı bölgelerine göç etmesine yol açan anlayışın hala hüküm ettiği bir süreçte aynı konuyu deşen Posoflu bir takipçimin sanal ortamda paylaştığı bir yazı benim de bugün ki yazımın ana konusu oluveriyor..
Çünkü yıllardır dikkat çektiğim konuların başında gelen ve maalesef hala kanayan bu yarayı yeniden deşmiş ve kardaş denen Azerbaycan’ın bir gram mazot ve doğal gazını kardaşa parasız vermediği gibi ‘yavru vatan’ dediğimiz ve üstten, alta kadar her kamu görevlisinin maaşlarını bizim verdiğimiz vergiden alan kendisi yüzünden ABD gibi bize gizli ambargolar uygulamaya devam eden Avrupa ile yeniden karşı karşıya getiren , deniz üstü olduğu gibi deniz altı yakıt arayışları ile gündemimize giren KKTC’yi yani hele gidemediğim Kıbrıs’ı hatırlattı..
Uzun yıllar gece kondu evlerini andıran prefabrike gümrük binalarında hizmet veren, bizim konuyla ilgili haber, yorum, manşetlerimizle üzerinde ısrarla duruşumuzun da katkısıyla yenilenen ama kaplumbağa hızıyla kazınan tüneli dolaysıyla önünde ki 2 bin 918 metre yükseklikteki Ulgar dağı engelinin önünü tıkattığı Türkgözü (Badele) Gümrük Kapısının olduğu Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol ve Doğalgaz Boru hatlarının geçmesine karşın , hala beklenen ithalat ve ihracatın yapılmadığı ve hatta bu zamanda hala kömür, tezek, odunla ısınan, alabauklu dereleri HES’lerle kurutulan ülkemin Gürcistan’a komşu ilçesi Posof’lu birinin kendi özel sayfasında paylaştığı, ‘GARDAŞ ÜLKE VİZEYİ KALDIRDI. SEVİNİYORUZ’ mesajı dikkatimi çekmişti.

GÜRCİSTAN BIRAKIN VİZEYİ,
PASAPORT DA İSTEMİYOR. KİMLİK YETERLİ!..
Takipçimin, ‘BİR MİLLET İKİ DÖVLET!!!’ bol ünlemli satırlarını okuyunca hem Ardahan Üniversitesinde okuyan hem de yanımda gazeteciliği öğrenmek için Part Time çalışan Azeri Üniversite öğrencisine dönüp, biraz da kızarak, ‘Bak biz size kardaş derken, bayrağınız hem Türkiyeli, hem de bir Kürt olarak iş yerimizin masasında onurlandırırken siz Kıbrıs’ı tanımadığınız gibi yıllardır devlet olmanıza karşın daha yeni vizeyi kaldırıyorsunuz, bu nasıl kardaşlık?’ diye kendisine sitemde bulunuyorum.
Ve Türkgözü, Aktaş adlı iki gümrük kapısı olmasına karşın Araplarla, Iraklılarla sıkça bir araya gelen hatta Musul’da esir alındıktan sonra Ardahanlı olduğu ortaya çıkan, kazık attığı Kılıçdaroğlu’nun Ardahan’a hediyesi ve eseri olarak iki dönemde Ardahan Milletvekilliğini yapan bugüne kadar Gürcistan yada Kafkasya ülkelerinin konsolos, büyükelçi yahut belediye başkanları ile bir araya gelemeyen, bugn nkü vekiller gibi ‘Ardahan’a Bir Gürcistan Konslosluğu Açılsın’ diye akıl etmesi değil, onlarla ortak bir fotoğraflarını dahi görmediğimiz Ardahanlı siyasiler gibi zamanın Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Twitter hesabından yaptığı paylaşımda “Cenap Cumhurbaşkanı (İlham) Aliyev’in Sayın Cumhurbaşkanımıza geçen hafta ilettiği üzere Azerbaycan, Türk vatandaşlarına 1 Eylül’den itibaren vizeyi kaldırıyor. ‘Bir millet iki devlete’ yakışan oldu.” demesi de ajanslara haber olarak giriyor.
Yeniden Azeri öğrenciye dönüp,’Kardaşız diyorsunuz, ama bizim turist olarak gelenlerine ‘Nataşa’ deyip, ürküttüğümüz, ama onun kısa sürede hak, hukuk demokrasi diyerek hazırlanıp 60 yıldır kapısından beklediğimiz AB’ye girmek üzere olan Hristiyan Gürcistan sizin hala ülke olarak tanımadığınız Kıbrıs gibi kimlikle giriş, çıkışımıza izin verirken siz daha yeni vize kaldıracağız diyorsunuz.. Bu mu kardaşlık?’ dediğimde o da bön bön bakıp, bir nefes aldıktan sonra bana dönüp, saymaya başladı.
Tamam da Fakir abi siz de zamanında yani Erdoğan’la pazarlığa girdiği için Zafer Partisi başta olmak üzere kendisinden beklentileri olanları yanılttığı ileri sürülen sizinle birlikte İL olan ama sizin yani Ardahan gibi göç vermeyip, göç alan havaalanı yapılan, sizin ki yıllardır bulaştığı BAL’dan kurtulamazken, onların futbol takımı 1. lige de olan, Iğdır’ın eski Milletvekili Sinan Oğan’ın önerge hazırladığı ve Ermeni katliamın tanınması için meclisinize verdiği önergeyi AK Parti’nin reddettiğini biliyor musunuz ve Hocalı katliamını siz de hala görmezden gelip, tanımıyorsunuz, kardaşlık bu mu ?’ diyerek savunmaya geçiyordu..
Ve Azeri öğrencinin bu savunmasına baktığımızda; kardaş da olsan önce menfaatler dünyasında yaşadığımızı hatırlayarak, Gürcistan’dan sürgün edilen Ahıskalıların bizzat Posof’a geri dönmesi için büyük bir mücadele içinde olan benim bugünkü yazıma konu olan ‘GARDAŞ ÜLKE VİZEYİ KALDIRDI. SEVİNİYORUZ’ şeklinde ki o paylaşımı ‘kardaşız’ diyen ama Türkiye’ye getirildiklerinde ata/dede yurtları olan ve her geçen gün devam eden göç ile çocuk yapacak insanların kalmadığı, yaşlı bir iki insanın beklediği Posof’a değil, ülkenin en güzel sahil yada sanayi kentlerine yerlerine ön koşul olarak öne süren ve ülkem dedikleri ülkelerine dayatan Ahıskalıların kardaşlığını da sorgulamayı düşünüyorum.
Ama ‘yazım yine uzadı, yazılarımın yayınladığı gazeteler yazımı bekliyor..’ diyerek devamını sonraya ve bu kardaşlıkları değerlendirmeyi de siz okurlara bırakıyorum..
Ha bu arada son satır diyerek dün” Esad “kardaşım “ diyerek bağrımıza bastığımız Suriyelileri de ‘Göçmen, sorunlu insanlar’ baskısı ile kovmaya çalıştığımız ama onların da hala savaş halinde olan Esed’li Suriye’ye gitmek istemediklerini ve doğu kapısının kapanması sonrası Suriyeliler gibi ata/dede topraklarımızdan göç edip, gittiğimiz ve adeta işgal ettiğimiz, trafikten, betondan, kap, kaçtan, her gün yeni cinayet haberle ile boğduğumuz İstanbul’da ‘Biz Esed’e’ yada ‘Esad’a’ teslim edemezsiniz diyerek, bir hayli rahatsız olduklarını da gelen son haberlerle öğreniyorum..

administrator

Related Articles

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir